31 Aralık 2012 Pazartesi

2013


Yeni yılın herkes için sağlıklı ve mutlu geçmesi dileğiyle... Yeni yılınız kutlu olsun.

29 Aralık 2012 Cumartesi

Arsenal - Newcastle United


İki takımda kendi oyun stili çerçevesinde oynuyor.Arsenal 3.bölgede hücum pres yapmayarak rakibin üstüne gelmesini bekliyor Newcastle pasla çıktığı zaman 2.bölgede ön liberoya baskı uygulanıyor.Newcastle buna alternatif olarak direk toplarla çıkmaya çalışıyor topu ofansif ortasahaya atıp o bölgeye yerleşmeye çalışıyorlar fakat Arsenal savunması oyunu daralttığı için Newcastle atağını kanatlara çeviriyor.Aslında burda Arsenal rakibe oynatmak istediği oyunu oynatıyor.Kanatlardan hücum etmeye çalışan Newcastle takımı genel olarak korner buluyor fakat atılacak olan kornerlerin Arsenal kalesinden çok Newcastle kalesine zararı var. Arsenal korner dönüşlerinde hızlı set oyunu oynamayı becerdiği ve 2.bölgede baskı göremediği için çok hızlı atağa çıkıyor ve karşı kalede tehlikeli oluyor.Arsenal'in attığı golde oturmamış Newcastle savunmasınaydı.Newcastle da göze çarpan bir diğer nokta;Arsenal'in savunma oyun kurucusuna ve Wilshere'ye baskı yaptığı zaman Arsenal bozuluyor.Direk top oynamaya başlıyor hücum başlamadan sona ermiş oluyor fakat Newcastle hücum ve orta sahası bunu devinimli yapamadığı için Arsenal set oyununu oynamakta zorlanmıyor.Newcastle kanat oyuncuları yada arka kanat oyuncuları biraz daha içe katederlerse tehlike yaratabilirler bunu bir kere Obertan ile denediler frikik kazandılar bunuda gole çevirdiler.

Maçın ikinci yarısında Arsenal 2.bölgenin önünde Podolski ile pres yaparak sonunucunu aldı.İlk yarıdada belirttiğim gibi Newcastleda Obertan'ın içe katetmesiyle durum 2-2 oldu.Arsenal 3.golüde hücum presten buldu.Newcastle ön liberosu Tiote'nin doğru pozisyon alamamasıyla birlikte stoperlerinde top ile dripling özelliğinin olmaması pres-gol sonucunu doğurdu.Maç 3-2 ye döndükten sonra Newcastle ilk yarıdaki oyununu oynamaya başladı fakat tek farkla direk topları yerden oynayarak kanatlara yaydılar.Kanatlardan gelen bir ortada stoperlerin hızlanmada problem yaşamasıyla durum 3-3'e geldi.Arsenalin ana problemlerinden bir tanesi kanatların sadece hücuma dönük oynamasından kaynaklanıyor.Chemberlain maç içinde savunma yaparken görülmedi ve Newcastleda iyi analiz yapmış olacak ki süreklü onun kanadından bindirme yaptılar.Bu durum yüzünden Arsenal sağ bekte sürekli 2'ye 1 kaldı.Newcastle stoperlerinin yumuşak ve uzak oynamasıyla Arsenal skoru 7 -3 e taşıdı.Giroud'un oyuna girmesiyle Theo kendi kanadında oynamaya başlayabildi ve daha etkili olduğu gözlemlendi.Giroud'un merkez santrafor pozisyonunda oynaması skoru öne taşımada en önemli etken oldu.Arsenal'in maç içinde fark yarattığı nokta oyuna kırma santrafor'un yerine komple santrafor alarak orta saha oyuncularına alan bırakabilmesi oldu.Daha fazla rahatsız eden bir santraforun oyuna girmesi  Podolski ve Theo'yada alan açtı.Bugün Newcastle takımında Tiotenin uzun şut özelliğinin ara ara fark yarattığını gördüm Türkiye liglerine kıyasladığımda ön liberoda uzun şut isabetinin yüksek oranlı aranmadığını bunun büyük eksiklik olduğunu gördüm.

Piramidi Terse Çeviren : Trequartistalar


Futbol ilk oynanmaya başlandığı yıllarda İngiltere topraklarında 1-1-8 formasyonunda oynanıyordu.Piramit'i andıran bir görünümü vardı ve piramidin ucu kendi kalelerine bakıyordu.Günümüzde ise futbol 4-2-3-1 ağırlıklı oynanmaya başlandı.Piramidin ucu karşı kaleye bakmaya başladı.2006 yılında Luciano Spaletti Roma takımında futbolun santraforsuzda oynanabileceğini 4-6-0 sistemiyle dünyaya gösterdi.Uç Santrafor'un bulunmadığı bir sistem yaratmıştı ve gol yapma işini İtalyanların taktıkları sıfat olan Trequartista tip futbolcuya bırakmıştı.Trequartista:İtalyan futbolunda oyun kurucu rolünü ve bunun yanında takımın gol ayağını üstlenen ofansif orta saha oyuncusuna yakın özellikler gösteren oyuncu tipi.Bu sıfatıda Roma takımında Francesco Totti üstlenmişti.Defans çizgisinin önü olan boşlukta hücum pres yapıyor,top çalıyor,oyun kuruyor,yer açıyor ve gol yapıyordu.

Bu formasyonu 1 yıl sonra Alex Ferguson 4-2-4-0 olarak oynamaya başladı fakat ligin ilk haftalarında az gol bulması taraftarlardan tepki almasına sebep oldu.Fakat ilerleyen maçlarda Tevez ile C.Ronaldo'nun uyumu şampiyonluğu ve şampiyonlar ligini getirdi.Bu sistemin bir diğer şartlarından bir taneside beklerin arka kanat oyuncusuna dönüşmesidir.Arka kanatlar orta sahanın bir parcası haline gelir.Buda arkadaki çift stoper'in görevlerini farklılaştırır.Sadece top kesici olarak stoperler oynatılmaz aynı zamanda topu oyuna sokan oyun kurucu özelliği olan stoperler aranır.Sistemin hücum yönü ise; ön dörtlünün savunmada boşluk açmak,hızlı hücum pres yapmak ve hızlı hücum set oyunu oynaması gerekli.Bu durum bize az bütçeli takımların bu sistemi oynamasının zor olduğunu gösteriyor.Son olarakta bu formasyonu Avrupa Kupasında İspanya milli takımında gördük.İleriye dönük İniesta - Fabregas - Silva üçlüsüyle oynadığını gördük.Bu formasyon bir grup maçında değil final maçında İtalya'ya karşı kullanıldı ve kupa Del Bosque'nin İspanyasının oldu.Geleceğin formasyonu olarakta gösterilen 4-6-0 formasyonunun değişik varyasyonlarını büyük takımlarda göreceğiz gibi.

18 Aralık 2012 Salı

Yugoslavya'da futbol: Tribünlerden siperlere...



Srdjan Vrcan ve Drajen Laliç 1999 yılında kaleme aldıkları makalelerinde, Yugoslavya’daki taraftar gruplarının Yugoslav Savaşı’ndaki rollerini bu şekilde özetler: “Tribünlerden Siperlere, siperlerden tribünlere”. 
Yugoslavya’nın inşasında en önemli kültürel simgelerden biri olan futbol, ülkenin yıkılmasında da önemli bir role sahipti. Teknik üstünlüğe dayalı “Tuna Ekolü”nün en önemli temsilcilerinden biri olan Yugoslavya, sosyalizmin spor politikalarıyla birlikte futboldaki özgün yerini daha da perçinlemişti. Sadece tek bir alanda değil, farklı sportif branşlarda da uzmanlaşan Yugoslav futbolcuların fizik üstünlüğüne bir de kolektif oyun anlayışı eklenince, “Tuna Ekolü”nü aşarak kendi ekolünü “Yugo Ekolü”nü yaratan Yugoslav futbolu dünya futbolunda çok önemli bir yere sahip oluyordu.
Dahası, forvette Hırvatların, orta sahada Sırplarla Boşnakların, defansta Slovenlerin harikalar yarattığı Yugoslav futbolu, Yugoslavya’nın birliğinin de simgesel yansımasıydı. Yugoslav futbolunun zirvesi 1991 yılında Kızılıyıldız’ın Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kaldırmasıdır. Kızılyıldız kadrosu Yugoslavya’nın özeti gibidir: Hırvat kökenli Prosineçki, Sırp Mihayloviç ve Yugoviç, Boşnak Şabanoviç, babası Sırp annesi Sloven Biniç, Makedon Pançev ve Naydovski, Karadağlı Saviçeviç...
1991 Mayıs’ında alınan kupa trajik bir sürecin hüzünlü bir bitiş noktasıdır aynı zamanda. Yugoslav futbolu tarih sahnesinden silinmeden önce altın golünü atıyordu. Henüz bir sene önce Zagreb Maksimir Stadyumu’nda oynanan Dinamo Zagreb – Kızılyıldız maçında çıkan olaylar Yugoslavya’nın dağılmasının simgesel bir özetini sunuyordu. Bir çok kişi bu maçta çıkan olayları Yugoslavya’yı dağılma sürecine götüren olayların başlangıcı olarak kabul etmektedir.
Yugoslavya’yı bir arada tutan Tito’nun Mayıs 1980’de ölümü üzerine ülkede önce iktisadî kriz, sonra da bunun ertesinde de siyasî kriz baş göstermişti. Yugoslavya’yı bir arada tutan Tito, ne yazık ki bu birlikteliği sağlamlaştıracak bir yapıyı oluşturmakta başarısız kalmıştı. 1980’ler aynı zamanda futbol taraftar gruplarının ortaya çıktığı dönemdir.
Burada bir parantez açmamız gerekiyor: Sınıf ve kimlik birbirlerini olumsuzlayan, birbirlerini “değilleyen” kavramlardır. Sınıf mücadelesinin, sınıf iktidarınının altını oyduğunuz vakit, bu boşluğu ancak “kimlik”lerle doldurabilirsiniz. “Kimlik” bu boşluğu doldurduğu müddetçe, “sınıf” kendisine yeniden yer bulmakta zorlanır. “Sınıf savaşı”nın dinamizmi yerini başka mücadelere, kimlik çatışmalarına bırakır.
Parantezi kapattıktan sonra devam edelim.
1973 yılında yapılan anayasal reformla federatif yapıdan konfederatif yapıya geçen Yugoslavya “özyönetim”i çok açık bir şekilde işçi sınıfının dayanışmasını da ulusal aidiyetlerle boğmuştu. Bu konjontürde, “sınıf”ın yerini “kültürel kimlikler”in aldığı aşikârdır. Fakat, sınıf kimliğiyle yoğrulmuş sosyalist nitelikli bir ulusal kimliğin –Yugoslav kimliğinin- yerini doldurmak için kültürel alanın farklı mecralarında farklı farklı aidiyetlerin yaratılması, keşfedilmesi, yeniden üretilmesi gerekir. 1980’lerde ortaya çıkan taraftar örgütlenmelerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Taraftar kimliklerinin, etnik kimliğe dayalı milliyetçilikle aynı güzergâhta yol alması, aynı süreçte ortaya çıkması bu anlamda tesadüf değildir.
 1980’li yıllarda kurulan taraftar örgütleri, Yugoslav iç savaşında tribünlerden siperlere savaşçı devşirmekte önemli rol oynamışlardır. Sırbistan’da, Bosna’da, Hırvatistan’da siyasetçilerin futbol kulüpleri ve taraftar gruplarıyla ilişkilerine bir çok örnek verilebilir.
Yugoslav iç savaşı sona erdiğinde ise, oluşan yeni düzende uslu durmayan taraftar liderlerinin çoğu günah keçisi ilan edilip yargılanmış, bazıları çeşitli cezalar almış, bazıları sokak ortasında infaz edilmiş, uslu duranlar ise yeni yönetimlerin manipülatif politikalarında önemli rol oynamıştır. Siperlerden yeniden tribünlere dönmüşlerdir. Son iki haftadır Bosna liginde yaşanan, en son Zeljeznicar – Hajduk Split maçında çıkan olaylarla doruğa ulaşan bu durumun arkasında yatan dinamik budur.
İnternette “holiganizm, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna” gibi anahtar sözcükleri tarayarak, son yıllarda bu ülkelerde futbol kaynaklı şiddet olaylarının basit bir dökümü yapılabilir. Yolsuzluklarla, kötü yönetimlerle boğuşan halklar göz göre göre futbol sayesinde manipule edilmektedir. 4 Ekim 2010 tarihinde yapılan genel seçimlerden bu yana tam tamına bir senedir hükümet kurulamayan, fiyatların sürekli artış gösterdiği fakat ücretlerin sabit kaldığı Bosna’da iki haftadır futbol ve holiganizm konuşulmakta.



Kıssadan hisse... 
Kıssadan hisse çıkarmadan önce bir noktayı açığa kavuşturmak gerekiyor: Futbol zevkli bir oyun, eğlenceli bir etkinlik. Oynaması da, izlemesi de... Seyir zevki için maça gitmek ayrı şey, bir takımı desteklemek, arkadaş grubuyla maçlara gitmekten keyif almak başka şey, futbolu merkeze koyan bir hayatı yaşamak, futbola hakettiğinden fazla değer vermek, anlam yüklemek başka bir şey.
Nasıl ki, sırf ilerici kuvvetler de içinde yer alıyor diye Kuzey Afrika’daki hükümet değişimlerini “devrim” olarak nitelendiremiyorsak, devrimci marşlardan tezahürat besteleri çıkarılıyor diye, Başbakan stadyumda yuhalanıyor diye, bazı taraftar grupları Che Guevara posterleri asıyor diye taraftar gruplarını devrimci özne yerine koyacak değiliz. Sınıf mücadelesinin dinamiğini, kültürel aidiyetleri yaratarak, keşfederek, yeniden üreterek boğmak sadece bugünün emekçilerine değil, günümüzde tezahürat haline getirilen o devrimci marşları mücadaleleriyle bedel ödeyerek yazanlara da yapılan -en hafif tabiriyle- bir “hakaret”tir.
 Vrcan, Srđan ve Lalić, Dražen. “From Ends to Trenches and Back: Football in the Former Yugoslavia”, Football Cultures and Identities. Der. Gary Armstrong ve Richard Giulianotti. Londra: MacMillan Press. 1999. 176-189.
"haber.sol.org.tr  Özgür Özkan yazısından alıntıdır".
Devamı Oku: Blogger Page Navi,Blogger Sayfa Numaralandırma